5 Mayıs 2014

Moda Bloggerlığı, Fashionistalık, Stil

Bmigo
Fashion May Kill

Merhaba sevgili Fashion May Kill okuyucuları;

Size seslendim ama aslında şu sıra var mısınız yok musunuz, ben bu köşeyi niye yazıyorum gibi düşüncelerle doluyum. Bir moda blogunda neler olmalıdır? Bir moda blogunu insanlar ne için takip eder? Bir moda blogu illa takipçileri olsun diye mi yazılmalıdır? Moda tam olarak nedir? Nereye gidiyor? Düşünüp düşünüp bir türlü cevap bulamadığım sorular bunlar.


İlk başlarda kendi stilim üzerinden gideyim, erkek stilinde bir eksiklik bir açık var diye düşünmüştüm ancak söylemeliyim ki fotoğraflarda ileri derecede kötü çıkan biri olarak bu düşünceyi devam ettirmek benim için çok zor oldu. Bu sefer High Fashion yazayım dedim sonra baktım ki onun da blogun ulaştığı kitlede takipçisi Seda ablamın da deyimiyle iki ya da üç, daha fazla değil. Bütün bunların üstüne bir de etrafımdaki insanlardan ''Kadın stili yaz neyi nereden alalım neyle neyi giyelim onları yaz.'', ''O yazdığın defileler hiç ilgimizi çekmiyor.'', ''Yazıların çok kısa, ben Marie Claire'de(!) sayfalarca buluyorum bunlar şaka gibi.'' şeklinde yorumlar alınca iyice soğudum açıkçası bu işten. Dedim ben bunu kendim için yapıyorsam niye uğraşıyorum saatlerce, kendim sadece açıp baka da bilirim. (Grameri tartışmalı bu kullanım çok yakın arkadaşım ve benim aklıma hep nadide bir Demet Akalın şarkısındaki ''Yeniden seve de bilirim, sözümden döne de bilirim, senin için çarpan kalbi inan söndürebilirim.'' sözlerini getirir. Paylaşmadan edemedim.) Ama tabii şu da var ki yazdığım şeyleri burada görmek, yer yer Fashion May Kill adıyla anılmak da ayrı bir hoşluk.

Bugün burada bir parça moda yerine, moda, fashionistalık, moda bloggerlığı gibi kavramlar hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle şimdi stil, tarz, moda nedir? Bunlar açıklaması çok zor şeyler ama bana göre stil bir kişinin stabil bir şekilde, kendine göre ve etrafındakilerden bir tık farklı giyinmesidir. Peki etrafımızda bunca hazır giyim mağazası varken ve fiyat aralığı fark etmeden çoğu aynı şeyi yaparken, %99'umuzda buralardan alışveriş yaparken diğerlerinden bir tık farklı nasıl olabiliriz? Böyle bir şey mümkün mü ki? 

Çook küçüktüm gazetede bir haber okumuştum, Amerika'da bir kız kombinlerini paylaşıyormuş blogunda, aman da aman nasıl takipçisi varmış, markalar bedava kıyafet gönderiyorlarmış off kız çok iyiymiş falan. Nasıl da heyecanlanmıştım bu fikirle. O zamandan bu zamana bloggerlık çok gelişti. Bloggerlar moda haftalarında defilelerin onur konuğu oldu, en ön sıralarda yerleri ayrıldı. Tabii geliştiği kadar ayağa da düştü. Duyan açtı, duyan paylaştı. Haa diyebilirsiniz ki ''Pöhh laf edene bak sen sanki çok mu matahsın?!'' evet arkadaşlar belki bazılarınız fark etmemiş olabilir ama gayet de iyiyim bu konuda. En azından etrafa böyle laflar edebilecek kadar. Permission granted, you can hate me. Hayır yakın zamanda high horse‘umdan inmeyi düşünmüyorum.

Neyse devam edeyim, uzun zamandır en çok nefret ettiğim şeylerden bir tanesi artık klişelikten ölmüş kız bloggerlar. Yani bir bakıyorsun binlerce takipçi, etraftan duyuyorsun ay pek iyi pek stil. Açıyorsun neymiş diye, bir pantolon bir t-shirt bir ceket, sokaktaki insana sorsan evet o iki renk yakışır cevabını alabileceğin renklerde kombin edilmiş. Böyle bir kalıp oturtulmuş, rengini değiştir, pantolonu etek yap, aman t-shirte yazı yaz. Bi tane de paçoz çanta koy, al sana bin tane paylaşım. Ne bir yenilik, ne bir hoşluk, ne bir stil. Varsa yoksa göz yormaca. Arkadaşlar Allah aşkına çıkıp iki dakka baksanız siz de bir araya getirirsiniz bunları, prim vermeyin böyle şeylere diyorum ama yapacak da bir şey yok. Dünyayı ben değiştiremeyeceğim herhalde.

Gerçi bir yerde de başa dönüp tekrar soruyorum, bunları yapmasalar ne yapacaklar? Yani etek t-shirt, tunik tayt, renkli pantolon gömlek gibi kalıpları çıkarsak geriye ne kalıyor. Herkesin aynı dükkandan alışveriş yaptığı bir ortamda ne derece özgün olabilirsin ki?

E peki o zaman stil sadece özel tasarım ürünlerle mi oluşturulabilir? Ya da sıradan şeyleri -çok özür dileyerek- boklayıp, aman da asıl güzel, orijinal olanlar bunlar, aman da işte moda bu dediğimiz tasarımcı ürünleri gerçekten o kadar güzel ve özel mi? Kapitalist düzenin sonucu olarak devamlı en pahalı ve ulaşılamayanı mı en güzel görüyoruz? Günümüz fashionistaları fashionista rütbesini hak ediyorlar mı yoksa fashionistalık parayla satın alınabilen bir şey mi? Sanırım biraz kişinin giydikleri içindeki özgüveninde bitiyor olay. Stil oluşturulan, kişilikle birlikte yansıtılan bir şey gibi.

Ne kadar ahkâm kessem, yazının sonuna da gelsem gerçekten hâlâ cevaplayamadığım sorular bunlar. Cevabı merak ediyorduk, boşu boşuna bizi tuttun diye düşünüyorsanız özür dilerim gerçekten ama yani bir dakika daha bunları söylemeden duramayacaktım. Hani inanın neredeyse yazının başlığını 'Kafamda Deli Sorular?!!' falan yapacaktım. Midem bulandı vazgeçtim.

Hayatın her alanında zevksiz insanların zevksizliklerini başka bir yerde yaşaması ve görüntü kirliliğini artık biraz olsun azaltmaları dilekleriyle, hoşçakalın.

1 yorum:

  1. Günümüze dek birçok ölümlü, stili tanımlamak için yeterince vakit ayırmış ve değişen ölçülerde başarı yakalamışlar; o yüzden kendime vazife edinmeyeceğim. İlgimi çeken noktalar ise moda ile stilin birbiriyle etkileşimi ve stilin aidiyeti. Gabrielle Chanel, Ann Demeulemeester, Consuelo Castiglioni, Sonia Rykiel. Bu dört kadın, kendi stillerini tasarımlarına yansıtmış ve koleksiyonlarıyla sükse yapmış, dolayısıyla birçok kadının stiline dokunmuş tasarımcılar. Muhtelif kültür ve yetiştirilişten gelen sayısız kadın, bu tasarımcıların en vogue olmuş parçalarını satın alıyor ve gardırobuna ekliyor. O veya bu şekilde, moda ürünleri kendi giyimlerine entegre ediyorlar ve kişisel stillerini oluşturuyorlar. Peki, bu stil ne kadar kendilerinin? Öğle yemeğinde ekru tüvit tayyörüyle salınan kadın, bir parça Mademoiselle Chanel’in stilini taşıyor, hatta küçük bir replikası olmuyor mu? Sıra beklerken geometrik topuklarını yere vuran kadın ile Marni’nin son reklâmındaki cılız manken arasında bir fark varsa, kaynağı nedir? Kısacası tasarımcıların stilleri modayı şekillendirirken moda da tüketicilerin stillerine biçim veriyor.

    Saffy – Is that the reason you wear labels, so the designer takes the blame?
    Eddie – Clunk clink clunk, didn't take a genius to figure that one out, darling. DKNY bosoms, not mine! Dolce & Gabbana fat thighs, not mine!

    Bu örnekten yola çıkarak bir diğer noktaya varıyorum: Özgün bir stil, yalnızca lüks tasarım ürünleriyle mi inşa edilebilir? DKNY blûzu giyince Ms Karan’ın stilinden mi paylanmış oluyoruz? Dolce & Gabbana pantolon, giyeni otomatikman eleştiriden muaf kılıp topu Domenico ve Stefano’nun sahasına mı atıyor? Sözümona lüks giyim=stil denkleminin bir geçerliliğinin olmadığını fark etmek pek zor olmasa gerek. Bir billboard gibi giyinerek kişisel stil numarası yapmak sökmez içinde bulunduğumuz çağda. Ancak tüketici, bir parçayı kendi zevkine göre ve belki de has bir şekilde kullandığında stilden bahsedilebileceğini düşünüyorum. Fashionista titri parayla satın alınabilse bile stilin asla etiketi olmaz.

    Bu noktaya dek « Herkesin aynı dükkândan alışveriş yaptığı ortamda stil yeşerebilir mi? » sualinin de yanıt bulduğunu düşünmekle birlikte tasarımcı-lüks dizayn-ana akım giyim-tüketici patikasına ışık tutan şu videoyu paylaşmadan edemeyeceğim: http://www.youtube.com/watch?v=kzu-RgorcSo

    La mode est morte, vive la mode !

    Hamiş: Thx 4 the shout-out!

    YanıtlaSil

.