31 Ağustos 2013

Aşık Olunacak Adam: John Mayer

Uzun zamandır yazmak istediğim isim John Mayer. Biliyorum kendisi indie değil ama John Mayer dinleyip de onun hakkında yazmamak olmazdı. Çünkü kendisi inanılmaz bir müzisyen bana kalırsa. Her albümünü büyük zevkle dinliyor, bir dinlemeye başladım mı haftalarca John Mayer'siz günüm geçmiyor. Hazır kendisi yeni albümü “Paradise Valley”i çıkarmışken; ben de boş durmadım hem yeni albümünü hem de John Mayer aşkımı aktarabileceğim bir yazı yazmaya karar verdim.


Öncelikle kısaca John Mayer'den bahsedeyim. Bu kadife sesli Amerikalı sanatçı 1977 doğumlu. (Yani benden tam anlamıyla 15 yaş büyük, ama aşk yaş falan dinlemez tabii) 2001'de çıkardığı ilk albümü Room for Squares'ten itibaren 6 albümü bulunmakta. 7 tane de Grammy albümü var John'un. Son yıllarda Grammy ödüllerinde adaylıkla yetinse bile şimdiye kadar aldığı Grammy'ler bence yeterli. Özel hayatıyla da gündemden çoğu zaman düşmüyor; Jennifer Aniston, Jessica Simpson ile çıktığı zamanları var. Öyle ki üstte 15 yaşın muhabbetini yaptım; John Mayer'in isminin Taylor Swift ile anıldığı bile oldu. Şimdilerde ise kendisi ünlü popçu Katy Perry ile beraber. Bir ara ayrıldılar ama şimdi yine beraberler. İkisinin de yeni albümlerinin de çıkışı, bayağı da başarılı olmaları aşkın iki ünlüye de yaradığını göstermiyor değil.

(Yürüyüşe çıkan ünlü fotoğralarına bayıldığım gibi bu ünlülerden birinin John Mayer olduğunu görmek de ayrı bir mutlu ediyor beni. Yerim ben bu adamı, yerim.)

Gelelim yepisyeni John Mayer albümü “Paradise Valley”e. 2012'de çıkardığı “Born and Raised”i takiben hemen çıkardığı bu albüm de bir önceki albümü gibi country ezgilerini bayağı taşıyor. Önceki albümlerinden ayırıyor böyle bu albümlerini. 2012'de Montana'ya taşınmasının da etkisi olabilir bu albümlerinin country esintisi taşımasının. İlk 4 albümünde daha pop-jazz tınılarıyla tanıdığım ve sevdiğim JM'in üç yıl sonra iki country'imsi albümüyle dönmesi beni başlangıçta biraz korkutmuştu. “Acaba eskisi gibi olmaz mı?”, “Kötü mü olur albümü?” diye düşünsem de iki albümü de elime alıp dinlediğimde country'nin John Mayer'e ne kadar yakıştığını gördüm. Sesi hala aynı güzelliği koruduğu için müziğini ne kadar değiştirirse değiştirsin sanırım John'dan vazgeçemeyeceğim. (Tabi bundan üç yıl sonra bir anda dubstep parçalarıyla dolu bir albüm yaparsa, bunu tekrar gözden geçirebilirim.)


Albüm  11 parçadan oluşuyor. Açılış parçası “Wildfire”  introsu ile sizi Amerika'nın vadilerinin arasına atıp bir kovboy barına gidip bir içki isteme arzusu uyandırıyor. Sonra bir anda barın küçük sahnesinde John Mayer çıkıp bu şarkıyı söylüyor ve kızlı erkekli kovboy şapkalı-çizmeli insanlar beraber two steps dansı yapıyor. İtiraf etmeliyim ki John'un daha çok balladlarını sevdiğim için, böyle ritmik şarkıları beni çok çekemiyor ama Wildfire'ı dinlerken evde kendi kendime döne döne dans ettiğimi de eklemeliyim. Albümde bir de 1 dakika 27 saniyelik Frank Ocean ile beraber söylediği Wildfire Interlude'u bulunmakta. Frank Ocean zaten sesine bayıldığım bir insan, John Mayer ile beraber kısa da olsa bir çalışması olduğunu duymak beni çok mutlu etti. 



(Feat. Frank Ocean)

Albümün 4. şarkısı, albümün çıkış parçası aynı zamanda “Paper Doll”. Bu şarkı hakkında şöyle dedikodular var: Şarkı Taylor Swift'in “Speak Now” albümündeki John Mayer'e ithaf edip John'un daha sonra aşağılandığını söylediği “Dear John” şarkıya cevapmış. Öyle ki Taylor'un şarkısındaki “You paint me a blue sky” cümlesine karşılık John'un şarkısında “Someone's gonna paint you another sky” cümlesi geçmekte. Taylor'un son albümünün ve yaşının 22 olduğunu düşünürsek şarkıda geçen “You're like 22 girls in one” cümlesi de biraz olsun şarkının Taylor için yazıldığı ihtimalini anlatıyor. John Mayer'in ise bu konuda herhangi bir yorumu yok. (Ki bu da magazin dünyasında “evet”in başka bir göstergesi olmakta çoğu zaman)

 
Yazıyı John Mayer aşkımı göstermek için yazarken bir anda John Mayer'in magazinsel hayatına döndürsem de özür dileyip devam ediyorum.

Albümde o tipik John Mayer balladları az sayıda evet,  ki bu benim için bayağı üzücü. Mesela bir tanesi sevgilisi Katy Perry ile yaptığı “Who You Love” . Şarkıda Katy Perry'nin olduğunu duyduğumda korkmadım değil ama şarkıyı dinlediğimde korkularımdan sıyrıldım. Çünkü ikisinin sesi ancak bu kadar yakışabilirdi. Çok, çok, çok güzel olmuş. Hatta bir umut belki Katy Perry'nin albümünde de düetleri varsa diye sevindim dinlerken. “Ah mesela klip çekseler bir de” dedim. Çift ayrılmazsa albümden çıkacak single'lardan biri olacağını düşünüyorum bu şarkı için.

 
Gelelim albümdeki benim kişisel favorime. “I Will Be Found (Lost At Sea)” piyano ile başlıyor. Sonra John'un beni derinden etkileyen sesi. Şu an bunu yazarken dinliyordum mesela, yazmayı bırakıp şarkıya kaptırdım kendimi. O derece etkilendim bu şarkıdan. Bu aralar geçirdiğim psikolojik buhrandan beni kurtaran bir şarkı oldu, bir umut aşıladı içime. “When my times comes down, i will be found” diyerek. Ne diyeyim John Mayer her zaman bana dokunacak bir şarkı yapmıştı, bu sefer de yapmış. Sevgilerim sana her daim John.

 
Albümde diğer çok beğendiğim şarkı da “Badge and Gun” oldu. Life May Kill bunu daha iyi bilecektir ki erkeklerin tipik bir özgürlük arayışına karşılık yapılmış bir şarkı gibi geldi bana bu şarkı. “This house is safe and warm, but i was made to chase the storm” cümlesi size de dediğim şeyi hatırlatmıyor mu? Nitekim John Mayer benim yanımda olup bana bu cümleyi dese, paçasına yapıştığım gibi ben de onunla fırtınalar peşinde koşardım. Ama gelin görün ki iş böyle olmuyor tabi.

 
Albümün diğer şarkılarına gelecek olursak;
“Dear Marie” ve “Waitin On The Day” albümde kaybolan şarkılardan bana kalırsa. Albümün geneline bakıldığında çok da parlamıyorlar. Ama “Born and Raised” albümünde olsalar o albüme çok yakışırlarmış .
   
“Call Me The Breeze”  ve  “You're Noone 'Til Someone Lets You Down”  albümün hızlı parçalarından. The Civil Wars'ın albümünde bahsettiğim araba sahnelerine uyan şarkılardan. Country'nin işte böyle bir hissi var insanlara verdiği bence, şarkı ne kadar acılı olursa olsun ritmiyle insana küçük de olsa huzur ve umut verebiliyor. Özellikle You're Noone Til Someone Lets You Down, mini gitar sololarıyla sizi mutlu edebiliyor çok kısa bir süre içerisinde.
     
“On The Way Home” albümün kapanış parçası. John Mayer son iki albümdür bu “home” meselesine takmış olacak ki iki albümünde de home'lu şarkısı var. Country ve Montana, John'u böyle etkilemiş olabilir tabi. Albümün kapanışı için albüm listesi içinde seçilebilecek en ama en güzel şarkı. 1.30 'da hafiften giren mızıka insanı çıldırtır. “Daha fazlasını istiyoruz” dedirtiyor hatta. Mızıkanın kendisine hayran olmakla beraber John Mayer'in mızıkayı kendisinin de çaldığını bilmek gerçekten beni bir kat daha yaklaştırıyor John'a.


(Allahım, nasıl sevmeyelim şu adamı? Nasıl?)

İtiraf etmeliyim ki bir “Continuum” albümü değil belki ama “Paradise Valley” yine benim bu yıl içinde en çok dinleyeceğim albümlerden biri olacağı kesin. John'umun Mayer'imin ellerine, ağzına sağlık diyor, yazıma son noktalarımı koyuyorum.

Yazımı bitirmeden önce yaklaşık bir haftadır her gün en az 15 kere dinlemeden uyumadığım John  Mayer parçasını da siz Indie May Kill okuyucularına armağan etmeden duramayacağım. Düğün, cenaze, doğum günü vs ne kadar özel gün, yıldönümü varsa hepsine bu şarkı koyacağım, koyduracağım. Sevgili okuyucularım kendinize iyi bakın; müzikle kalın. Ve şimdi karşınızda John Mayer ve “Heavier Things” albümünden “Come Back To Bed”.

 
xoxo

   Gözde Sarıhan


2 yorum:

  1. Ben daha Born and Raised albümünü sindiremeden bir yenisi gelmiş. Hemen indirip dinleyeceğim. Gerçekten güzel bir albüm tanıtımı olmuş. Teşekkürler Indie May Kill.

    YanıtlaSil

.