22 Ağustos 2013

Albüm İncelemesi: The Civil Wars - The Civil Wars

İşte benim için bu ayın en heyecanlı yazısı. Aslında 2 yıldır ama tarafımdansa 1 yıldır beklenen albüm nihayet geldi. Ve en sonunda yeni albümüyle bu haftaki konuğumuz 3 Grammy, 1 ASCAP, 1 AMA ödüllü Country-Folk Duo'su The Civil Wars.

Güzellik ve sevimliliğe bir de berrak sesini ekleyen Joy Williams ile mükemmel sesin dalgalı saç-sakalla buluştuğu takım elbiseli adam John Paul White'ın 2008 yılında bir şarkı sözü yazı seansında tanışmasıyla başladı The Civil Wars'ın hikayesi. Herkes onları bir klasik Leonard Cohen şarkısı “Dance Me To The End of Love”a yaptıkları inanılmaz akustik cover'larıyla tanımış olabilir. Bense onları “Poison & Wine” ile tanıdım. İyi ki de tanıdım. Zaten country-folk müziğin hayranıyım; bu çifti dinledikçe de bir kat daha sevgim artıyor bu müzik genre'sine.


  (Şu güzelliklere bakar mısın sayın Indie May Kill okuyucuları?!)

2011 yılında çıkardıkları Barton Hollow bence son yılların en ama en başarılı albümlerinden biri. Her daim duyduğumuz John Paul'un akustik -klasik gitarı ve Joy'un yürek hoplatan sesi; güzel şarkı sözleri ve inanılmaz ritimlerle birleşince inanılmaz bir albüm çıkmış ortaya. Albümde birçok enstrüman kullanılmış olmasına rağmen, albümün geneli gitarın konuşması üzerine. Şimdiye kadar dinlemediyseniz The Civil Wars albümüne başlamadan Barton Hollow'a da bir bakın derim. Çünkü... Çünkü'süne geleceğim.

Nihayet 2013 Ağustos ayı geldi ve yeni albüm The Civil Wars çıktı. Hemen dinlemeye başladım. Ama benim diğer müzik bloggerlarından bir farkım var (eksiklik olarak nitelendiriyorum çoğu zaman); albüm hemen çıkar çıkmaz incelemesini yapamıyorum. En az 3 defa baştan dinleyeceğim o albümü; hele ki uzun zamandır beklediğim bir albümse bu sayı 5'e çıkar. Haliyle 4 Ağustos'ta iTunes'ta, 6 Ağustos'ta ise müzik marketlerde çıkan bu güzel albümü ancak bu hafta yazabildim. Ama şunu söylemeliyim ki; yazın başından beri bu yazıyı yazmak için bekliyordum ve beklediğime değdi. Çünkü bu albüm İNANILMAZ bir albüm. Öyle ki Twitter adresimde “The Civil Wars’un yeni albümünü dinlemeyen benimle müzik hakkında konuşmasın.” diye bir tweet'im de mevcuttur. Öylesine iddialıyım bu albüm için.


                            (Albüm kapağına çok odaklandığımda bulutlar hareket ediyor gibi geliyordu bana.)

Albümün açılış parçası “The One That Got Away”. Yaklaşık bir 2 ay öncesinden Youtube'dan yayınlanmıştı bu parça The Civil Wars tarafından. TCW 'in güzel balladlarından biri kesinlikle bu şarkıda. Albümün girişi için de çok başarılı bir seçim olmuş. 2 yıl önceki TCW 'yi hatırlatan bir parça gibi dursa da aslında TCW'in geçen yıllar içinde geliştiğinin de kanıtı. Daha sert bir tonu var şarkının backgrounda bakınca, solistlerin yumuşak sesleriyle de dengelenmiş. Telli enstrümanların yine döktürüldüğü bir parça aynı zamanda. Albümün en güzel şarkısı olmasa da bu albümün tanıtımı için seçilmiş en güzel şarkı.



Ardından gelen “I Had Me a Girl” ise albümün en hızlı şarkısı. Tam bir country ritmi. Dinlerken kendimi Nashville'in yollarında üzeri açık bir Cadillac'ta hayal ediyorum sürekli. Bana şöyle geliyor ki John Paul'un şarkıya başlaması her zaman şarkıları daha farklı gösteriyor. Daha erkeksi bir parça gibi geliyor şarkı kulağa. Erkeksiliğinden pay aldığımız albümün devamında albümün en etkileyici balladı geliyor bana kalırsa. “Same Old Same Old” önceki albümde de aynı şeyi “Falling” için düşünüyordum; ki kendisine aşığımdır. Bir yandan tam bir ayrılık parçası gibi gelirken bir taraftan inanılmaz bir aşk parçası. Ayrılmak zorunda kalmış-kalan-kalacak ama birbirini itler gibi seven bir çift varsa bu şarkıyı onlara armağan etmenin tam zamanıdır bence. Albümün ilk peak noktası da bu şarkıdır nitekim kanımca.



Albümün bir yağmur albümü olduğu, bir yeri geldiğinde kırık-yeri geldiğinde onarılmış bir kalp albümü olduğunu belirten şarkılardan biri “Dust to Dust”. “You've been lonely, too long” derken eminim herkesin içinden bir şeyler kopacaktır. Özellikle Joy “dust to dust” derken onu bölerek John'un şarkıya kaldığı yerden devam ettiği yer ise şarkının beni en çok etkileyen yeri. Ardından gelecek şarkının heyecanı ise bir başka. Çünkü beşinci şarkı olan “Eavesdrop” benim bu albümdeki favori parçam. Joy'un sakin girişi, “Don't say that is over, no say it ain't so” derken yaşanılan acı, ardından John 'un yükselmiş girişi şarkıyı kalbimin en üst noktasına çok kolay bir şekilde çıkarıyor; bayrağını da zirveye yerleştiriyor. Bana kalırsa albümden ikinci bir single çıkacaksa bu kesinlikle Eavesdrop olmalı.

Albümün ikinci peak noktası ise çok erken geliyor. “Devil's Backbone”, “Jesus,Lord,Mother,Father” şeklindeki dinsel terimleri çok seven, çok güzel kullanan, adeta yakarırcasına seslendiren bir grup aynı zamanda The Civil Wars. Bir pazar ayini sonrası açıp kilisede dinlense hiç sırıtmaz o derece. Devil's Backbone da aynı şekilde “oh Lord, ooh Lord“ diye başlıyor. Çok kısa bir parça olması ise şarkının gizemini, spiritüelliğini bir kat daha artırmış üstelik.


Country'in buram buram koktuğu bir şarkı sırada çalan “From The Walley”, isminden bile belli zaten. Yine biniyoruz arabaya, gün batımına doğru rüzgarlı havada yolculuğa çıkıp arabamızın arkasından vadilerin tozunu dumana katıyoruz bu şarkıyla beraber. Eğer bir country filmi çekilirse bu aralar, ben olsam bu şarkıyı kullanırım. Dereleri, tepeleri aşarken arkadan bu şarkı çalsa hiç de fena olmaz hani. (Yapımcılar Attention Plz)

Ve sırada albümün cover parçası “Tell Mama”. Bir Etta James şarkısı. E bir caz parçası, haliyle ritmik bir parça. Ama TCW onu almış öyle bir hale getirmiş ki, yepisyeni bir parça olmuş. Joy da inanılmaz güzel söylemiş. Temmuz başında bir erkek çocuğu sahibi de olduğunu düşünürsek, Joy'un bu şarkıyı söylerken duygulandığını dinlerken bile hissedebiliyorum. E anne yüreği. “I'm your mama, tell me what you want”, “ and I'll make everything allright” bu cümleler tam da bir annenin söyleyebileceği, sadece annelere yakışan cümleler.


Etta James


The Civil Wars

İki farklı şarkı gibi olmamış mı sayın okucular? TCW'ın büyüsü tam buradan kaynaklı zaten. Yetenek üstüne yetenek var bu çiftte. Çift demişken şunu da not geçelim, herkes TCW'yi dinlerken özellikle izlerken Joy ile John'un bir ilişki içinde olduğunu düşünüyordur büyük olasılık. Ama sizi (zamanında da beni) hayal kırıklığına uğratacaktır ki Joy ve John başka kişilerle evli, mutlu mesut hayat sürmekteler. Birbirlerine yakışabilirlerdi ama kader kısmet işte. Biraz magazinden sonra albümüme devam etmek istiyorum.

Albümün son dört şarkısı “Oh, Henry” – “Disarm” – “Sacred Heart” – “D'arline”.  “Oh, Henry”de albümün hızlı şarkılarından. Geçtiğimiz albümün “Barton Hollow”sunun esintilerini taşıyor ritim ve akış açısından. Ama albümün en dikkat çekici şarkısı olarak nitelendiremem bu şarkıyı maalesef. “Disarm” yine John ile başladığı için bir tık daha farklı geliyor kulağa, “Sacret Heart” ise Fransızca olduğu için. Fransızca’nın zaten telaffuzundan gelen bir romantikliği varken, TCW tarafından da seslendirilince daha bir romantik geliyor kulağa. İnternetten İngilizce çevirisine bakıp da şarkının anlamını öğrenirseniz benim gibi şarkının sözleri de sizi etkileyecektir. Albümün son şarkısı ise “D'arline”, kapanışa uygunluğu tartışılır bir parça.  Ama 'You'll always be the only one' diyerek kalbimizin derinliklerini sızlatmıyor da değil. Netice olarak albümün sönük kalan diğer şarkısı. Aynı zamanda şunu da eklemeliyim ki bu dört şarkı keşke albümün aralarına atılsaymış. Albümün inanılmaz çıkışlı halini biraz sekteye uğratmışlar. Dinlerken sıkılınmıyor ama önceki şarkılar kadar heyecanlandırmıyor da.


Ve albüm 100. defa dinlenmek için birinci şarkıya ayarlandı şu an itibariyle. Yazımı bitirirken, şu sıcak İzmir akşamında bu albümün en sevdiğim şarkını da ekleyerek vedamı etmek istiyorum.


Haftaya görüşmek üzere.
Xoxo. 

                                  Gözde Sarıhan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.