22 Nisan 2013

Bir Korku Refleksi: Tonik Immobilite


Merhaba...

Geçen hafta sınavlarım bitti ve bir haftalık koskocaman yaşa yaşa bitmeyecek olan tatilim başladı. İzmir’de geçirilen tatil sanki okulu ekmişim izlenimi verdiğinden Ankara’ya gidip başkent havası koklamaya karar verdim. Sınav haftamda gelen yaz, ajandamın boşalmasıyla yerini göt donduran soğuklara bıraktı her zamanki gibi. Ve ben montsuz kısa kollularla Ankara karasalında yaşam mücadelesine başladım.

Ankara’yla ilgili izlenimlerime gelecek olursak, insanların bir miktar soğuk olduğunu verdiğim selamlara garip garip bakmalarıyla anlamış bulunuyorum. Caddelerde kaldırımlar eğri büğrü, tam topuklu düşmanı. Ve az önce de belirttiğim gibi çook soğuk. Ha bir de insanlar “la” kelimesini cümlelerinin çeşitli yerlerine sokuşturuyorlar. En başta garipsesem de sonradan sempatik bulduğumu belirtmem gerek.

Salı günü bulutlu, gri ve iç karartıcı bir güne uyandım.  Güneşin moral durumum üzerine bu kadar aktif etki göstermesi bitkiden daha gelişmiş bir canlı olduğuma dair inancımı sarsmıyor değil. Akşam üzeri Tunalı taraflarında yanılmıyorsam geçen yaz açılmış olan Bomonti Brasserie adlı bu civardaki hemen hemen tüm gençlerin uğrak yeri olan mekanda arkadaşım Demet’le buluştum.  Demet, Gazi Üniversitesinde okuyan tatlı bir insan. Siparişimizi verip ”nasılsın görüşmeyeli” muhabbetiyle özlem giderdikten sonra Demet’in yaklaşık iki ay önce biriyle tanıştığını öğreniyorum. İnternet üzerinden yazıların paylaşıldığı bir platformdan başlayan muhabbetleri görüştükleri ilk gün çocuğun ‘elini tutunca flört etmenin ne kadar güzel olduğunu hatırladım” demesiyle devam etmiş. Aradan geçen zaman içinde çiçek ve şarapla kapıya gelen çocuk kendisini kızın arkadaşlarıyla tanıştırmış. Demet “Neye uğradığımı şaşırdım. Normalde sadece görüştüğüm birini arkadaşlarımla niye tanıştırayım? Ama emri vaki oldu biraz. Bizimkilerle otururken mesaj attı yanımıza gelmek istediğini söyledi ‘tamam’ dedim ve geldi.” dedi. Demet’e “Abi sen ne istiyordun bu ilişkiden?” diye sordum. “Birlikte iyi vakit geçirmek dışında bir beklentim yoktu. Sevgili olamayacağımız ilk günden belliydi. Ama Senjar her gün mesajlaşılıyor, sürekli bir ilgi alaka ben ne yapayım en nihayetinde anamızdan cool doğmadık. Genlerimizde yok, sonradan edindik bunu. İyi dedim geçtim.” dedi. “E tamam işte tatlım ne kaa güzelmiş biraz boyunu aşan laflar etmiş adam. Hafif gevşeklik kokusu aldım ama iyi işte beklentilerimizin çok ötesinde bir profil çizmiş.” dediğimde, “Sus da devamını dinle” dedi.


Daha sonra birlikte geçirdikleri bir geceden sonra internet üzerinden konuşmaya devam eden bu mükemmel çift uykuya dalıyor. Ve bambaşka bir güne uyanılıyor. Artık uyurlarken zaman kırılması mı yaşandı, foton kuşağına mı girildi ne olduysa bir anda çocuk arazi oluyor. Görüşmek istemek arayıp sormayı  geç, mesaj atılmıyor mesajlara cevap verilmiyor!!!

“E yuh artık. Beylik laflar et diyen yoktu ona bu ne perhiz bu ne lahanalı turşu amk” “Hah işte ben de ilk günler bi şey demedim. Üçüncü günün sonunda hafiften bir sinire kesme hali oluştu. 5. günün sonunda günde 1 buçuk paket sigara içen birine dönüştüm.” dedi.  “Off, aynısının laciverti benim başımdaydı vaktiyle. İnsanı yiyip bitiren ‘ben nasıl bir izlenim verdim ki bu öküze görüşmek istemediğini bile söyleyemiyor’ düşüncesi bence” dedim. “Evet abi. Yani sonuçta ben bir şey talep etmedim özünden. Nikahlı karısı olmayı bırak, sevgilisi değilim adamın, hesap sorayım ama gel gör ki bir hafta böyle devam etti. En sonunda attığım mesaja geçersiz ve yetersiz bahaneler yazarak ‘üzerime gelme’ dedi.

Üzerine gelmek mi?!  Gerçekten çok problemli ilişki gördüm çevremde ve birinin üzerine gidildiğini görürsem anlarım diye tahmin ediyorum. Çocuğa kızmamak elde değil. Kendi kendine triplere girmek bunun adı. Neyse...

Bir hafta kadar buharlı tren gibi tüttükten sonra “aman be ne olacaksa olsun” kıvamına gelen biricik Demet, çocukla konuşmaya karar veriyor. Ve öğreniyor ki çocuk Demet’in beklentilerini karşılayamamaktan korkmuş o yüzden bir şey diyememiş. Demet de kendi bakış açısını anlattıktan sonra rahatlayan çocuk gevşekliği bırakıp zaten baştan beri Demet’in aklında olan ilişki formatına dönüyor.  Şimdi onlar “sevişen arkadaşlar”. Yani birbirlerine değer veriyorlar. Arkadaşlar ama yakın arkadaşlar gibi her şeylerini paylaşmıyorlar. Bunu kankalarıyla yatan insan modundan ayıralım diye söylüyorum. İlişkileri keyifli zaman geçirmek üzerine kurulu. Gülünüyor, eğleniliyor  ve sevişiliyor.

Ya kimse kusura bakmasın ama elin kızı kezbanlık yapsın ceremesini biz çekelim... Artık yakınlaşmak ve cinsel paylaşımlarda bulunmak için kimse kimseden söz, yüzük, nişan istemiyor, hatta sevgililik bile gerekli değil. Aşk da seksin ön koşulu değil. Tabi ki bu, ilk buluşmada “eki eki haydi fuck buddy olalım iyisi mi biz” denilmesini gerektirmiyor. Bazı şeyler konuşulmasa da olur. Hatta konuşulmaması daha iyi olur. Ancak dediğim gibi erkeklerin “aman hatun bu, hemen sevgili olmak ister başıma dert olur” gibi saçma sapan düşüncelerle bizleri akıl hastası haline getirmeleri gerçekten kendileri açısından büyük kayıp. Kızlar sevgilim olsun diye sevmedikleri adamlara seviyorlarmış gibi davranmaktansa böyle bir ilişki türünü yeğliyorlar artık. Kızların bir erkekle tanışır tanışmaz “haydi aşık oluyoruz hobaaa” şeklinde düşünmediğini o kalın kafalara sokmak lazım... Evet devir değişmiş olabilir ama bazı şeyler hiiiiç değişmedi bebikler. Yalnızlık hala büyük sorunumuz. Ve erkekler her ne kadar aksini iddia ederse etsin hala seçici konumdayız. Öyle önümüze gelene vermiyoruz kalbimizin anahtarını...

Bu ölü taklidi yapma hususuna gelecek olursak, bitirmek istiyorsanız bitti diyiverin, başka bir arzunuz varsa da söyleyin tanrı aşkına. Erkek bir arkadaşım, ne işaretleyeceğini bilmediğin bir soruyu sınavda boş bırakmaya benzetmişti bu durumu. Teşbihe bak... Madem sınava benzeteceğiz ufak bir düzeltme yapalım. İlişki çoktan seçmeli değil yazılı bir sınavdır. Bir şeyler karalayın belki gidiş yolunuzdan puan alırsınız. Yoksa kurtarma sınavı için sinirli bir hocaya yalvarmak zorunda kalabilirsiniz. Yazık olur.

Demet’e keyfinin daim olmasını diliyor, Tonik Immobilite’deki erkeklere şimdiden geçmiş olsun diyorum.

Ps: Ankara’yı bana sevdiren gezdiren misafirperverliğiyle beni baştan çıkaran Eylül’e kucak dolusu sevgiler ve teşekkürler.

Pss: Bir önceki yazıma, tepkilere baktım ve kendim bir şeyler yaşayayım tecrübe olsun diye fellik fellik dolandım Ankara sokaklarında ama nafile… Yine Demet’e kaldınız dostlar. Üzgünüm!! Xoxo!!


Senjar

1 yorum:

  1. Bence ilk yazın da ikinci yazın da çoğoş. Üslubunu sevdim. Baya sevdim. Yazdıklarının da özgür olduğunu ve kafamda yeni kapılar açmaya çalıştığını düşünüyorum en azından beni düşünmeye sevk ediyor. Ama aşkın seksin ön koşulu olmadığını yazmışsın ya. Buna pek katılmıyorum. İnsandan insana değişen bir görüş bu bence. Yetiştirilme tarzı, yaratılış, kişilik, psikolojik yapı bunlar bence bu duruma bakışı etkiliyor. Muhalefetlik değil kesinlikle bu haa yanlış anlama, sadece bazı insanlar için aşk her şeydir, seksin de ön koşuludur, diğer bazı şeylerin de. Bunu belirtip hayvani yorumumu noktalıyorum. Bi sonraki yazını iple çekiyorum. :)

    YanıtlaSil

.